Kurtuluş Savaşı döneminde, Anadolu'da Porsuk Çayı yakınlarındaki bir köyde yaşanan olayların anlatıldığı bir kitap Yaban.
Ahmet Celal, Çanakkale'de sağ kolunu kaybettiği için askerden terhis olan fakat İstanbul'un işgal edilmesi sonucu evine dönemeyen bu sebeple de askerdeki emir eri olan Mehmet Ali'nin köyüne isteksiz bir şekilde yerleşen bir karakter. Bu köyde karşılaştığı gerçeklik, hayal kırıklığı ve yabancılaşma duygularıyla doludur. Köylülerin savaşla ilgilenmemesi, geleneklere bağlılığı ve bireysel çıkarları Ahmet Celal'i derinden sarsar. Kendini adeta bir "yaban" gibi hisseder. Kitapta anlatılanlar da köydeki ilk gününden itibaren kaleme aldığı anılarından ve gözlemlerinden oluşuyor.
Aydın ve Halk Arasındaki Kopukluk: Romanın ana teması aydın ve halk arasındaki kopukluktur. Ahmet Celal, köylüyü bilinçlendirmek ve onları Kurtuluş Savaşı'na motive etmek için çabalasa da, bu çabaları karşılıksız kalır. Köylü, geleneklerine ve kendi dünyasına bağlıdır ve aydınların fikirlerine pek kulak vermez. Bu durum, Ahmet Celal'in kendini yabancı ve yalnız hissetmesine neden olur.
Entelektüel yapısı nedeniyle köylüler tarafından kendisine Yaban denilen ve köyde geçirdiği vakit boyunca gözlemlerini ve başından geçen olayları anlatırken bir okuyucu olarak zaman zaman sinir oldum zaman zaman da üzüldüm.
Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak...
Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim?
O dönemdeki Anadolu köylerinin durumu ve köylülerin zihniyeti, hayatları, duygu ve düşünceleri, kaygıları tüm bu anıların konusunu oluşturuyor. Anadolu köylerinin kaderlerine terkedilmiş, insanlarının ise dünyadan ve memleket meselelerinden habersiz olduğu tek kaygılarının ilk dönem insanları gibi hayatta kalma gerçeği olduğu suratımıza acımasız bir şekilde çarpıyor.
Anadolu İnsanının Sosyo-Kültürel Durumu: Yaban, Kurtuluş Savaşı sonrası Anadolu'nun sosyo-kültürel durumunu da gözler önüne seriyor. Köyün yoksulluğu, cehaleti, geleneksel yaşam tarzı ve siyasi ilgisizliği romanda ustalıkla tasvir ediliyor. Bu durum, Ahmet Celal'in aydınlanma ve modernleşme fikirlerini uygulamaya koymasını zorlaştırıyor.
Bu insanların doğruyu-yanlışı bilmemeleri, kendi inandıkları kalıpların dışına çıkmamaları bu sebeple de çoğu zaman gerçek olmayan şehir efsanesi niteliğine sahip hurafelere inanmaları oldukça sinir bozucuydu. Öyle ki onlara göre Avrupa bir kraliçe ve işgalci güçler de yeşil sarıklılardan oluşan insanlar ve düşman İzmir işgali ile yetinecekken Mustafa Kemal asilik yapıp düşmanı kızdırmış düşmanın Anadolu'nun içine ilerlemesine sebep olmuş bir kişidir.
Kurtuluş Savaşı'na Karşı İlgisizlik: Romanda, Anadolu insanının Kurtuluş Savaşı'na karşı genel bir ilgisizlik ve duyarsızlık hakimdir. Köylü, savaşın getirdiği zorluklardan bıkmış ve kendi dertlerine gömülmüştür. Bu durum, Ahmet Celal'i öfkelendirir ve hayal kırıklığına uğratır.
Ona göre, Kemal Paşa'nın açtığı yol, çıkmaz bir yolmuş.
Tehlikeli bir yolmuş. Çünkü... düşman yalnız İzmir'de çoğunup otururken, Kemal Paşa'nın ettiklerine kızıp; daha ileriye varmış. Bursa'ya kadar gelmiş. Nihayet geçen gün, İnönü'ye dayanmış.
Ahmet Celal bu insanlara sinir olduğu kadar haksız yere de tek taraflı bir suçlama yapmıyor. Çünkü ilk bakışta Anadolu insanının eleştirildiği bir kitap gibi görünse de aslında Türk aydını ve Türk halkı arasındaki ilişkinin anlatıldığı ve bu geri kalmışlıktan aydınların da suçlandığı, eleştirildiği bir kitap Yaban. Bunu da kitapta geçen "Ne ektin ki ne biçeceksin?" cümlesinden anlıyoruz.
Yaban'ın Türk Edebiyatındaki Yeri: Yaban, Türk edebiyatının klasikleri arasında yer alan ve her okurun ufkunu açacak bir eser. Kurtuluş Savaşı'nın atmosferini ve o dönemdeki Anadolu'nun gerçeklerini anlamak için de oldukça önemli bir kaynak. Roman, iç monolog tekniğinin ustaca kullanımı, karakterlerin derinlemesine işlenişi ve sosyo-kültürel betimlemeleriyle Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur.
Aslında anlıyoruz ki Cumhuriyet'in ilk zamanlarında verilen kalkınma mücadelesinin Anadolu olmadan gerçekleşmeyeceği oldukça açıkmış. Bu insanları bu kalkınmaya ikna etmek de kolay bir mesele değilmiş.
Romandan Alıntılar:
"Köylü, toprağa bağlı bir mahkumdur. Onu topraktan koparmak, bir kayayı yerinden oynatmak kadar güçtür."
"Ben bir yabanım. Bu topraklarda ne anam var, ne babam, ne de bir dostum."
"Anadolu, sanki bir uyku halindeydi. Bu uykudan uyandırmak için bir ses, bir kıvılcım gerekiyordu."
"Büyük felaket anlarında olduğu gibi, büyük sevinç günlerinde de duygularımızı başkalarıyla paylaşmak bizim için bir derin ihtiyaçtır."
"Kaç yaşımda olduğumu ve arkamda bıraktığım geçmişi unuttuğum gün, kimbilir, ne kadar rahat edeceğim!"
"Ve çevre değiştirmedikçe, insanın değişmesine imkan yoktur."
"Bu ayrılık bizi mahşer gününde bile bir araya toplayamadı."
コメント